" Ne zaman ki insan bozuldu,
kahvenin de tadı bozuldu! "
Şu tahtadan iskemle ve şu ahşap masanın konuştuklarını dinlerim de, iskemleye mi yoksa masaya mı hak vermek gerektiğini bilemem İlyas!
İskemle der ki; evvel insan bozuldu, insanın bozulması sonra kahveye sirayet etti. Eski insanlar vefakârdı, ehl-i keyf ve dahi zevk-i selim sahibi idiler... Ne zaman ki insanlar bozuldu; içlerine kötülük ve hainlik düştü, kahve-hanenin tadı bozuldu; o vakit kahvenin de tadı bozuldu. Ne dostluğunda hayır, ne içindeki tatta vazgeçilmez bir lezzet kaldı.
Masanın itirazı da haklı görünüyor. Bu yorgun sehpa; nice insanla haşır neşir olmanın verdiği bilgelikle kabahati kahvede buluyor. Meğer evvel bozulan kahve imiş; özünü kaybeden kahvenin bir de sunîsi çıkmış; kahve, delikanlılığını eriten sütle meşk eder olmuş, ne zaman ki pişme vakti geldi, eski tadından eser yokmuş. Şimdinin kahvesi, eski insanların leziz sohbetlerine iştirak eden olmadığı için, bu bozulmuşluk kahve bahanesiyle söyleşen insanlara da sirayet etmiş...
.
.
.
Kırk sene oldu kahve ikram eder dururum, birkez hatırımı soranına rast gelmedim. Kırk senedir kahve pişiririm, kırk sene evvelki kahvenin tadını ararım. Kabahat kahvede midir, kahveyi içende midir çözemem...
.
.
.
Bu fettan, kıymetini bilene has güzelliğiyle Türk'ü de, Fars'ı da, Frenk'i de kendine hayran etmişti! Nice koç yiğitler bu fettanın önünde diz çöker, kokusuna mecnun olurlardı. Şimdi öyle mi? Bugün Türk'ün bir kahvesi var, Fars'ın ayrı bir kahvesi, Frenk'in başka kahvesi.. Var gerisini sen teraziye koy...
Muhafız / Selman KAYABAŞI
Çay yok mu abla? Boşver kahveyi bir demli çay koy şöyle o da yeter bize. :P
YanıtlaSilAaa ama şimdi ikisinin yeri ayrıdır :D
Sil